23 Mart 2013 Cumartesi

ÇİÇEKLER

    Ya babam eve bir orkide aldı. Ben de ona bakarken çiçeklere ilgim arttı. Ondan bu yazıyı yazıyorum...,

    

     Bu bitki et ile besleniyor. Çok tuhaf. yinede ''acaba pirzola yer mi?'' diyorsan önce kandimi sonra seni öldürürüm.

     

     Bu da '' Rafflesia '' dünyanın en büyük çiçeği. Süper bişey bu.

     

     Bu bitki çok büyük ama onu ünlü yapan kokusu.

     Bu çok güzeldi yeni çiçekler bulmayı denemeliyim. belki burada paylaşırım...



23 Aralık 2012 Pazar

MAYA TAKVİMİ VE MAYALILAR

Önce bunu mutlaka izle...


      
     Güney Amerika'da, 4. binyılın sonlarına doğru bir uygarlıkta daha güçlü bir gelişimin gerçekleştiğine dair kanıtlar vardır. Bizim takvimimizle M.Ö. 12 Ağustos 3114′de Maya takvimi ortaya çıkmıştır… Mayalar, bizim bugün kullandığımız Gregorian takviminden daha doğru olan bir tarihlendirme sistemini bulmuş sıradışı insanlardır.
Dünya, güneş etrafındaki dönüşünü tam sayıdaGünde tamamlamaz. Çoğu okul öğrencisinin bildiği gibi yılda 365 Gün vardır. Ama tam olarak değil. Doğrusunu söylemek gerekirse, her dört yılda bir, bir gün eklememizi gerektirecek şekilde tam olarak 365.25 gündür. Bu, onaltıncı yüzyılın sonlarına kadar batı Avrupa'da kullanılan orijinal Julian takviminin temelidir. Ancak yeterince doğru değildir.
Aslında bir yıl 365.25 Günden onbir Dakika ve birkaç saniye daha kısadır. Bu yüzden de zamaniçinde takvimle mevsimler arasında bir ayırım ortaya çıkmaktadır. 1582 yılında takvimi aydönümüyle aynı konuma getirmek için Papa 13. Gregory, fazladan on Günü bulunan bir takvim bastırdı. Julian takvimini yeniden düzenleyerek bir yüzyıl kapayan ve 400′e bölünemeyen yıllar sıradan yıllar olacak ve artık yıllar sayılmayacaktı. Bu Gregorian sistemine göre 1600 ve 2000 (400′e bölünebilen) yıllar artık yıllarken, 1700, 1800 ve 1900 böyle değildir. Bugün bu sistemi kullanmaktayız.
Maya sistemi karmaşıktır. Tzolkin denen 260 günlük bir temele dayanır ve belirsiz bir 365 gündür. Takvimlerini aydönümüne uydurmak için kullandıkları yöntemi anlatmak için yeterince yerimiz yok. Diğer kültürlerde olduğu gibi sistemleri güneşin hareketini temel almaktadır ama Venüs gezegeninin dairesel devrini kullanarak hesaplamalar yapmaktadırlar. Örneğin bir Baktun, 144,000 gündür. Onüç Baktun, tam bir çağ dönümüdür. Şu an içinde bulunduğumuz Baktım, 22 Aralık 2012′de tamamlanacak. 5000 yıllık bir süreçte, Maya takvimi Gregorian takviminden daha doğrudur.
M.S. 100 yıllarına kadar Maya bilinen bir uygarlık olmamasına karşın, takvimlerini M.Ö. 3114 de başlatmışlardır. Mayalar, M.S. 600 ile 800 yılları arasında Altın Çağ'larını yaşamış, sonra da şehirlerini bırakarak ortaya çıktıkları gibi gizemli bir şekilde kaybolmuşlardır. Tıpkı Mısırlılar gibi Mayalar da piramitler, dev heykeller inşa etmiş ve tam bir yazı sistemi geliştirmişlerdir.
Ne var ki, Maya takviminin başlangıç tarihinin de bizimki gibi önemli bir olaya dayandığı bellidir. M.Ö. 12 Ağustos 3114 de Mayalar için bu kadar özel ne olmuştu ki?
Bunu asla kesin olarak bilemeyeceğiz. Aztekler'i ve diğer Kızılderililerdi Hıristiyanlık dinine çevirme hevesine kapılmış olan İspanyollar, bütün yazılı bilgileri
yok ettiler. Yucatân Piskoposu Diego de Landa, şöyle demektedir: “Bu karakterlerle yazılmış çok sayıda kitap bulduk ama batıl inanç ve yalanlardan başka bir şey içermedikleri için hepsini yaktık.”
Neyse ki anıtların üzerine büyük karakterlerle kazıdıkları bazı yazılar kaldı ve dilimize çevrildiğinde Maya takvimi, sayı sistemleri, mitleri ve tarihleri hakkında biraz bilgi edindik.
Mayalar, takvimleri icat etmeleriyle tanınmalarının yanında, eski bir Meso-Amerikan uygarlığı olan Olmekler'den yola çıktıklarına dair bazı kanıtlar vardır. Bu insanlar hakkında fazla bilgi yoktur ama uygarlıklarının başlangıç tarihinin M.Ö.1500 yılları olduğu sanılmaktadır; takvimin başladığı M.Ö. 3114′den hâlâ biraz yakında. İleride yapılacak başka arkeolojik araştırmalar yeni cevaplar bulabilir. Ancak Ölmekler hakkında asıl ilginç nokta, heykelleridir. Biri beyaz, diğeri siyahi olan iki ırka ayrılmaktadırlar. Bu durum, bu insanların kökeninin Amerikalı değil, Atlantik Okyanusu'nun diğer yanından gelen insanlar olduğunu göstermektedir.
Kolomb'dan önce Avrasya ve Amerika kültürleri arasında bir bağ olduğu fikri yeni değildir. Kıtalar arasındaki fikirler, dil ve mimari arasında benzerlikler vardır. Thor Heyerdahl'ın 1970′lerde yayınladığı Ra II'de anlattıklarına göre antik Mısırlılar sazdan yapılmış tekneleriyle Atlantik'i aşmışlardır. Bu teknelerin tarzı ve yapıları, Peru'daki Titicaca Gölü'nde bulunanlarla büyük bir benzerlik göstermektedir. Diğer bazıları ise ünlü gezgin ve denizcilerin Atlantik'i ilk aşan insanlar olduğu fikrinde ısrar etmektedirler

ÇEVRE KİRLİLİĞİ


     Merhaba!!!
     
     Ben artık 6. sınıfa gidiyorum. Yaz tatili bitince pek ilgilenemedim blog ile. 

     Konuya gireyim artık, ödevin konusuydu şimdi yaptım ödevi oradan aklıma geldi.
     
     atik Atık ürünler kaç yılda yok olur?

   Yani çok uzun bir zamanda yok oluyor...

17 Eylül 2012 Pazartesi

ÇAKAL FİRARDA

Çakal nedendir bilmiyorum ama bu gün sabahın5inde kendi evlerinden kaçıp bizim eve gelmiş. Sabah bunu fark edince çok şaşırdım. Ama beni nasıl özlemiş, nasıl özlemiş anlatamam size. Sanki orta okula geçişimi kutluyormuş gibi tam okulun ilk günü. Okula gitmem lazım eğer sevip okşarsam kendi evine geri dönmez diye sadece bir iki kez başını okşadım. biz arabaya binince o, sanki bize bir daha gitmeseniz dermişcesine baktı. Araba hareket edince yolun 100m kadarını geldi. Oradan sonrası ana cadde olduğu için babam geri dönüp hızlıca evin bulunduğu bloğun etrafında 5-6 tur attık ve izimizi kaybettirdik. Sonra tekrar yola koyulduk. Ana caddeyi geçerken gördük. Demekki Sodra Dağındaki evine doğru gidiyor demekti...

Garip gelen onun o eve taşındığından bu yana 1 yıl kadar oldu nereden aklına geldi onu anlamadım.

Bu yaştan sonra Lassie ' ye bağladı ya o bana tuhaf geldi...

15 Eylül 2012 Cumartesi

TİTANİC

Ben şimdide sana Titanik'i anlatacağım...

RMS Titanic White Star Line  şirketine ait Olympic sınıfı bir yolcu gemisiydi. Harland and Wolff (Belfast, İrlanda) tersanelerinde üretilmiştir. 15 Nisan 1912 gecesi daha ilk seferinde bir buz dağına çarpmış ve yaklaşık iki saat kırk dakika içinde Kuzey Atlantik'in buzlu sularına gömülmüştür. 1912'de yapımı tamamlandığında dünyanın en büyük buharlı yolcu gemisiydi. Batışı 1.514 kişinin ölümüyle sonuçlandı ve dünya savaşları dışındaki en büyük deniz felaketlerinden biri olarak tarihe geçti.
Titanic`in batışının yol açtığı büyük can kaybı oranı birçok nedene bağlanmaktaydı ama zamanla öne çıkan gerçek, geminin herkese yetecek kadar filika taşımıyor olmasıydı. Titanic`in tam kapasitesi 3,547 kişi olmasına rağmen gemideki filikaların toplam kapasitesi 1,178 kişiydi. Ayrıca kaza sırasında kadınlara ve çocuklara öncelik tanındığı için toplamda ölen erkek sayısı da çok orantısızdı.
Titanic`te zamanında mevcut olan en ileri teknolojiler kullanılmıştı. Birçok insan tarafından "batmaz gemi" olduğuna inanılıyordu ve bu inanış batmadan önce bu şekilde tanımlanmış ve lanse edilmişti. Bu derece ileri teknoloji ve eğitimli mürettebata rağmen batması birçok insanı şoke etti. Medya Titanic'in ünlü kurbanları ve batışı ile ilgili efsaneleri sürekli gündeme getirmeye devam etti. Bu tartışmaların sonucu denizcilik kanunun değişmesi oldu.
Amerikan donanmasından emekli Robert Ballard'ın geminin enkazını 1985'de bulması Titanic'e olan ilgiyi artırdı ve bu ilgi günümüze kadar devam etti.
Bu konuyu aklıma Ada getirdi...






Bu gemi için Tanrı bile batıramaz diyorlardı oysa...



Bende bir Titanic ilgisidir başladı. Gece rüyama bile giriyor, ya filmini izleyeyim diyorum şimdiye kadar üç kere denedim olmadı. Tam Ross un nişanlısı elması Jack ın cebine atıyor onu tutukluyorlar, Jack Ross ben ypmadım benim yapmadığımı biliyorsun beni tanıyorsun Ross ... Diyor tam orada birşey oluyor. Ya misafir gidiyor, yada balığa gidiyoruz. Tam bu gün izlerken de bir yerde donuyor. Ya abicim , Jack ve Ross bir türlü suya düşemedi... Sinir oldum.

GÜNAYDIN

Evet...
Herkese günaydın...
Gerçi saat 1 oldu ama... : )
Yinede herkese günaydın...

14 Eylül 2012 Cuma

SAVAŞ UÇAKLARI

Şimdi size savaş uçaklarıyla ilgili bir yazı sunacağım...

Ama önce kendi fikrimi söylesem daha iyi olur sanırım.

 Bence savaş uçakları harika. Belki bir F-16 pilotu olabilirim. Hatta F-117 pilotu da olabilirim. Tabi Türkiye'de varsa. : )



Hayalet uçakradar sistemleri tarafından yakalanamayan ya da yakalanması çok güç olan uçaklara verilen resmî olmayan bir isimdir.
Radarlar uçakların yerlerinin belirlenmesinde çok başarılıdır. Bu durum bir hava saldırısı sırasında öncelikle sürpriz faktörünü ortadan kaldırır. Ayrıca düşman avcı uçaklarının ya da uçaksavar sistemlerin uçaklara karşı önlem alması olanağı doğurur. Bu düşüncelerden hareketle ABD'li mühendisler radarların uçakları görmesini güçleştiren çeşitli yöntemler buldular. Radara yakalanmama özelliğine sahip uçaklara "stealth" yani hayalet uçak adı veriliyor. Bugün halen kullanımda olan en yaygın iki hayalet uçak türü, bir avcı uçağı olan F-117 ve bombardıman uçağı olan B-2. Hayalet uçakların varlığı 1988 yılından beri biliniyordu; ne var ki proje çok gizli olduğundan uzun süre açığa çıkarılamadı. İlk hayalet uçak olan F-117A1981 yılında ilk uçuşunu yapmıştı.[1]
Uçakların bir hava görevi sırasında radarlardan izlenebildikleri, bilinen bir gerçek. Bir uçağın radar ekranındaki görüntüsüne, o uçağın radar kesiti denir. Uçakları görünmez kılmanın başlıca yolu, radar vericileriyle gönderilen radyo dalgalarının hedeften sekerek alıcı antene dönmesini engellemek. Bunun için de uçak gövde kanatları yumuşak kıvrımlarla ya da dik olmayan açılarla kesişen birçok düzeyle tasarlanarak, çarpan radar sinyallerinin sağa sola, hatta yukarı saçılarak antene dönmemesi sağlanır. Uçağın yüzeyleri radar sinyallerini geri yansıtmadan emen malzemelerle kaplanmıştır. Özel tasarlanmış yüzeyler bu yüzeylerin kaplanmasında kullanılan malzemeler sayesinde, hayalet uçaklar radar ekranında bir uçaktan çok, bir kuş gibi görünür.[1]
F-117 Nighthawk (Gece Doğanı) Avcı Uçağı
Hayalet uçakların radara yakalanma olasılığı sıfır değil; ama bu olasılık normal uçaklardan çok daha düşük. Bu da radar dalgalarını geldikleri yönden farklı yönlere yansıtacak şekilde düzenlenmiş değişik açılı gövde yapısı ve uçağın birçok yerinde dış kaplamanın hemen altına yerleştirilmiş, radar dalgalarını emici özellikte bir madde ve radar dalgalarını karıştıran elektronik sistemler yardımıyla oluyor. Böylece uçağın rcs'si (radar cross section: bir cismin, çarptığı radar dalgalarını radar alıcısına ne oranda geri yansıtacağını ve dolayısıyla radara fiziksel büyüklüğüne, ne göre, hangi oranda bir sinyal göndereceğini belirleyen özellik.) düşürülür. Normalde bir uçağın rcs'si büyüklüğüne ve geometrik şekline bağlı olmasına karşın hayalet uçaklar kendileriyle aynı büyüklükte normal uçaklardan çok daha düşük rcs'ye sahiptirler, dolayısıyla radara yakalanma olasılıkları çok daha azdır. Bütün bunlara rağmen uçaklar radara tümüyle yakalanmaz değil. Bununla birlikte 150 km maksimum menzilli bir radar, normal bir uçağı 120 km'de yakalıyorsa bir hayalet uçağı 3 km'de ancak yakalayabilecektir, ki bu mesafede radar tespiti anlamsızdır; uçak çıplak gözle bile tespit edilebilir. Ayrıca 3 km'de tespit edilen bir hedefe kilitlenip vurmak da çok zor.[1]
Hayalet uçakları uzun mesafeden tespit edebilecek bir sistem fikri ortaya atılıyor. Bu sistemde radar alıcısıyla vericisi farklı konumlarda, ayrıca birden fazla alıcı olması gerekiyor ve bu alıcıların uçak ve uyduların üzerinde taşınması düşünülmüş. Böylece hayalet uçağın farklı yönlerde konumlanmış vericiler tarafından alınacak ve uçağın yeri az bir sapma ile tespit edilebilecek. Bu projeyi geliştirerek hayalet teknolojisini altetmek mümkün; fakat projenin maliyeti hayalet projesinin maliyetinden bile yüksek olacağı için pek pratik değil. Bunun yanında hayalet uçaklar farklı türde algılama aygıtlarından, sözgelimi ısıl (termal) görüntüleme sisteminden gizlenemez.[1]

Ne güzel...